Ne Bakımdan Milliyetçilik

 


“Türkiye Cumhuriyet’ini kuran Türk halkına, Türk milleti denir. “Sözüyle Atatürk’ün millet ve milleti oluşturan değerlerden ne anladığı, bir imparatorluktan devlete bir ulusu hangi emeller üzerine inşa ettiğini anlamak üzere onun bu sözüyle konuya giriş yapıyorum. Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir politik ve toplumsal heyettir. (1) diye devam ediyor Atatürk. Bir liderin imparatorluğunun gerisinde halihazırda sesleneceği bir milletin varlığından söz edilemeyeceği aşikâr. Bir kere bu imparatorluğun tanımına ters. İmparatorluklarda halk olur ve o halk çeşitli etnik, dini ve kültürel azınlıkların bir araya gelmesiyle oluşan halktır. Ayrı ayrı milletlerden ve o milletlerin yüceliğinden söz edilmez zira o zamanların “millet” i başlı başına bir imparatorluğun halkıdır. Konumuz Türk devrimi ve Türkiye Cumhuriyet’i tabanında iken Osmanlı İmparatorluğunda bu konu bir millet sistemi adı ile geçer. Halk müslim ve gayrimüslimlerden oluşur. Yahudi, Ermeni, Rum, Arap ve Türk farklı işler yapar, farklı alışkanlıklara sahiptir ancak hepsi “Osmanlı’dır. Burada Ziya Gökalp’in Osmanlı ve Türk farklıdır demesi hatırı sayılır bir gerçekliktir. Osmanlı şairi ile Türk şairi birbirinden farklıdır, Osmanlı ahlakı ile Türk ahlakı birbirine zıttır der Gökalp.(2)  Milliyetçilik Fransız İhtilali ile dünyada ses bulmuş olsa da bize çok geç tezahür etmiştir. Osmanlı kendi içindeki azınlıkları millet yapmış ancak kendi milletini oluşturmada geç kalmıştır zira yıkılmıştır ve ancak yıkıldıktan sonra kendi adını inşa etmiştir.  “Bu milletin yakın bir zamana kadar kendisine mahsus bir adı bile yoktu. Tanzimatçılar ona: “Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun” demişlerdi. (3) Tarihteki Türk; Türk adını, Türk kimliğini, tarihini ve dilini ancak Cumhuriyet ile kazanmış ve Varol umuştur. 

Ziya Gökalp milliyetçilik anlayışını çeşitli görüşlerde 6y’a ayırır. 1.Irkı esas alan, Türkçülere göre millet ırk demektir. (4) Burada Gökalp eskiden tezahür eden beyaz ırk, siyah ırk, sarı ırk, kırmızı ırk olarak dört ırkı ve beraberinde Avrupa’daki insanların kafalarının şekli ve saçlarıyla, gözlerinin rengi itibarıyla üç ırka ayırıyor ve onları da uzun kafalı kumral, uzun kafalı esmer, yassı kafalı olarak tanımlıyor. Ancak bu eski iddiaların tamamı bilimsel esasla çürüdüğünden “milleti başka bir sahada aramak iktiza eder” diyor. 2. Kavmi Türkçüler de milleti kavim zümresiyle (topluluğuyla) karıştırırlar. Kavim aynı anadan aynı babadan üremiş; içine hiç yabancı karışmamış kandaş bir zümre demektir. (5) Bunun olma ihtimali hiç rasyonel değildir elbette. Tarih öncesinden bu yana insanlar birbirleriyle karşılaşmışlar, etkileşim içerisinde olmuşlar ve saf kalmamışlardır.  En basitinden kız kaçırma, göç, savaş esiri gibi sayabileceğimiz birçok unsur bu ihtimali yok etmektedir. “Bundan başka, sosyoloji ilmine göre, fertler dünyaya gelirken sosyal bir nitelik taşımadan gelirler, yani sosyal vicdanlarından hiçbirini beraber getirmezler. Bunların hepsini sonraları terbiye yoluyla cemiyetten alırlar. Demek ki sosyal özellikler kalıtımla intikal etmez, yalnız terbiye tarikiyle intikal eder. O halde, kavmiyetin milli karakter bakış açısından da hiçbir rolü yok demektir.” Der Gökalp.(6) Bu kısım bizim için önemli. Birazdan bahsettiklerimiz sonlanınca tam da değinmek istediğim nokta bu işin kalıtımla değil, terbiye yoluyla cemiyetten alınacağının ön gösterimidir. 3. Coğrafi Türkçülere göre, millet, aynı ülkede oturan ahalilerin (halkların) toplamı demektir. (7) Bu bir bakıma Osmanlı milletine de denebilir. Oysa burada Gökalp’in de başka milletlerden örnek gösterdiği gibi Osmanlı’da da Yahudi, Ermeni, Arap, Rum ve Türk olmak üzere 5 millet vardır. Burada ise muhtelif cemiyetlerin lisanları ve harsları birbirinden ayrı olduğu için, hepsine birden millet adını vermek doğru değildir. (8) diyor. Medeniyet ve hars ayrımı Gökalp ve Atatürk bazında çok başka bir mevzu ancak bizim burada millet üzerine alacağımız temelde önemli unsurlar var. Yani demek oluyor ki bir cemiyeti, topluluğu millet yapan ortak dildir en başta. 4. Osmanlıcılara göre millet, Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan bütün vatandaşları içine alır. (9) Bu maddeyi yukarıda yeteri kadar açıkladım. 5. İslam birliği taraflarına göre millet, bütün Müslümanların toplamı demektir. (10). Bu maddede açıklanacak ayrı bir husus yok, ümmetçilik anlayışıdır. Bunun en bilinen çürütülmüş örneğini, eğer bu söz konusu olabilseydi 1. Dünya Savaşı’nda Araplar ile Osmanlı bir olurdu nitekim olmadılar ve birbirleriyle savaştılar olarak görürüz. Arapların kendilerine vadedilen toprakları ve kendi kuracakları ayrı bir devleti, bir milleti tam da tarihin bu sahnesinde bir ümmetten daha üstün ve iyi gördükleri dolayısıyla da Osmanlı’nın karşısında durdukları bir gerçektir.6. Fertçilere göre millet, bir adamın kendisini mensup saydığı herhangi bir cemiyettir. (11) Fakat burada bir bireyin kendisini sözle ya da varlığıyla bir milletten sayması o milletin onu kendinden sayacağıyla eş değer olmayabilir. Son olarak Ziya Gökalp’in millet tanımlarını son bir sözüyle bitiriyorum. “Bu ifadelerden anlaşıldı ki, millet ne ırki ne kavmi ne coğrafi ne siyasi ne de iradi bir zümre değildir. Millet; lisanca, dince, ahlakça ve güzel sanatlarca müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan bir zümredir. Türk köylüsü onu “Dili dilime uyan, dini dinime uyan.” Diyerek tarif eder. (12)

Bir milleti millet yapan ortak dil, kültür, toplumsal bakış açısı ve yaşayış biçimidir. Safkan ırklardan bahsedilemeyeceği gibi bu ayrımı yapmak da işi hiç kolaylaştırmaz. Kutuplaştırıcı bir siyasi tanım ve çizgidense bütünleştirici olmak bir halkı birlik içinde ortak değerler ve en önemlisi ortak bir dil ile aynı paydada buluşturmak merkezi sistemlerin yapacağı en iyi şeydir. Atatürk de bunu bildiğinden ve elinde yıkılmış bir imparatorluğun kimliksiz halkından en iyi çıkarımı yapmış ve bir millet yaratmış, milli bir benlik ortaya koymuştur. Bunu yaparken tarihi yazılmamış Türk’ü tarih sahnesine yerleştirmiş aynı zamanda bu noktaya geldiği vakit bu toprakların üzerinde yaşayan ve bu bayrakta emeği olan her bir vatandaşı Türk’ün de içinde olduğu halka ortak saymış ve hepsini bir millet olarak nitelendirmiştir. Üst kimlik- alt kimlik tartışmalarının olmaması için de yansıttığı anlayışı en iyi şekilde dile getirmiş ve “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” demiş, “Ne Mutlu Türk Olana” dememiştir. Zira Türk olmak demek onun için safkan bir ayrılıktan çok bu saydığımız değerlerin varlığıyla Türkiye vatanına bağlılıktır. Ortak dil, ortak yaşam alanı, ortak kültür sonradan edinilen bir toplumu var eden unsurlar olarak bir milleti de millet yapmış ve bu sayede onu dile getirdiği gibi de var etmiştir. Kendi ifadelerinde de “Türkiye Cumhuriyeti halkı, yenilikten yana ve gelişmiş bir toplum olarak, sonsuza kadar yaşamaya karar vermiştir.” Demiş ve bilfiil Türkiye Cumhuriyeti halkı ibaresini kullanmıştır ve her bir ferdi bu vatanın bir parçası olarak görüp devletin adını anmıştır. Aynı zamanda iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931 programında ulus, “bireylerin birbirine kültür, dil ve ortak ülkülerle bağlandığı siyasi ve toplumsal bir varlık” olarak tanımlanmıştır. (13) Üstelik Dahl’ın da işaret ettiği gibi demokrasilerin oluşumundaki temel bir özellik; ortak bir aidiyet ve kimlik duygusudur. (14) Aynı bütün yazımda bahsettiğim gibi. Son olarak ele alacağımız farklı bir perspektif de milliyetçiliğin modernist halidir, burada da bahis bahsettiklerimden farklı bir sonuca varmaz. Sadece bu sonucu Atatürk’ün emellerinden biri olan bu milleti çağdaş ve batılı hale getirmesine bağlar. Ayhan Aktar modernist milliyetçiliği şöyle tanımlar: “Modernist milliyetçiliğin çıkış noktası da etnik milliyetçilikte olduğu gibi milleti teşkil eden bireylerin benzeş olmaları fikridir. Ancak, etnik milliyetçilikten farklı olarak milleti teşkil eden özün etnik veya ırksal olduğunu iddia etmez: Milleti bütünleştiren unsur girişilen topyekûn Batılılaşma çabasıdır. Diğer bir deyişle, milli kimliğin içeriğini Batılılaşma çabası içerisinde oluşturulan “asri medeniyetin kültürel kuralları, ahlaki değerleri ve toplumsal kimlikleri oluşturur. Modernist milliyetçiliğin benimsediği kültürel kuralları, ahlaki değerleri ve toplumsal kimlikleri oluşturur. Modernist milliyetçiliğin benimsediği kültürel değişim projesi ise, Cumhuriyet dönemin Türkiye’si örneğinde olduğu gibi, topyekûn bir “medeniyet dönüşümü” nü gerektirecek kadar radikalleşebilir.”(14) Bütün bu yazımın neticesine varıyoruz. Bir millet kendini kendi yapan özel unsurlarından oluşturur ve o unsurları kendi yaratır. Yapılması gereken birlik ve beraberlik içerisinde millet duygusunu aşılamak ve benimsemek onu daha ileriye taşımaktır.





Dipnotlar:

(1)-Afet İnan , K.Atatürk’ün El Yazıları, S.376

(2) Ziya Gökalp- Türkçülüğün Esasları, S.51

( S.51-53 Osmanlı ile Türk’ün birçok yönden ayrımını farklı örneklerle dile getirmiştir.) 

(3) Ziya Gökalp- Türkçülüğün Esasları, S.64

(4) – (5)- (6)-(7)-(8)-(9)-(10)-(11) Ziya Gökalp – Türkçülüğün Esasları, S.31-36

(12) Ziya Gökalp- Türkçülüğün Esasları, S.37-38

(13) Metin Heper, Devlet ve Kürtler, 2010,S.145-6

(14) Robert A. Dahl, Demokrasi Üzerine, 2021,S.18 ve 171-3

(15)  Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce ,4. Cilt; Milliyetçilik,2008,S.81

 

 


 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet ile 100 yıl !